Misak-ı Milli, I. Dünya Savaşı sonrasında Türkler’in verdiği Kurtuluş Savaşı‘nın siyasi manifestosu olarak yayınlanan altı maddelik bildiridir.
Misak-ı Milli’nin temelleri; Erzurum Kongresi (22 Temmuz – 7 Ağustos 1919) ve Sivas Kongresi‘nde (4-11 Eylül 1919) atılmıştır. Bildirinin içeriği, I.Dünya Savaşı’nı sonlandıracak olan barış antlaşmasında Türkiye’nin kabul ettiği askeri şartları içermektedir.
İstanbul’da toplanan Meclisi Mebusan‘da Mustafa Kemal tarafından hazırlanan 8 maddelik Misak-ı Milli taslağı Trabzon Milletvekili Hüsrev Sami (Gerede) tarafından okundu ancak bu metin üzerinde tam olarak görüş birliği sağlanamadı. Bildiri, daha sonradan toplanan meclis tarafından 28 Ocak 1920 yılında yapılan gizli oturumla son halini aldı ve 17 Şubat 1920 tarihinde onaylanarak kamuoyuna açıklandı.
Misak- Milli bildirisi ilk olarak Mebusan Meclisin’de “Ahd-ı Milli Beyannamesi” olarak kabul edilmiştir. Daha sonradan da “Misak-ı Milli” olarak adlandırılmıştır. Misak-ı Milli de Ahd-ı Milli Beyannamesi de aynı şekilde “Milli Yemin” anlamına gelmektedir.
Misak-ı Milli Beyannamesi
- Osmanlı Devleti’nin, özellikle Arap çoğunluğunun yerleşmiş olduğu, 30 Ekim 1918 günkü Silah Bırakışımı (Mondros Mütarekesi) imzalandığı sırada, düşman ordularının işgali altında kalan kesimlerinin (o sırada Hatay ve Musul bölgesi Türk egemenliği altında idi) geleceğinin, halklarının serbestçe açıklayacakları oy uyarınca belirlenmesi gerekir. Söz konusu silah bırakışımı dahilinde, din, soy ve amaç birliği bakımından birbirine bağlı olan, karşılıklı saygı ve özveri duygulan besleyen soy ve toplum ilişkileri ile çevrelerinin koşullarına saygılı Osmanlı İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tümü, ister bir eylem, ister bir hükümle olsun hiç bir nedenle, birbirinden ayrılamayacak bir bütündür.
- Halkı özgürlüğe kavuşunca, oylarıyla anavatana katılmış olan üç il (Elviye-i Selaseyani Kars, Ardahan ve Batum) için gerekirse yeniden halkın serbest oyuna başvurulmasını kabul ederiz.
- Türkiye ile yapılacak barışa kadar ertelenen Batı Trakya’nın hukuksal konumunun belirlenmesi de, halkının özgürce yapacağı oylamaya göre olmalıdır.
- İslam Halifeliğinin ve Yüce Saltanatın merkezi ve Osmanlı Hükümeti’nin başkenti olan İstanbul kenti ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü tehlikeden uzak tutulmalıdır. Bu ilke saklı kalmak koşulu ile Akdeniz ve Karadeniz Boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açılması konusunda, bizimle birlikte öteki tüm devletlerin oybirliği ile verecekleri karar geçerlidir.
- Müttefik Devletler ile düşmanları ve onların kimi ortakları arasında yapılan antlaşmalardaki ilkeler çerçevesinde, azınlıkların hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman halkların da özdeş haklardan yararlanması umudu ile, bizce de benimsenip güvence altına alınacaktır.
- Ulusal ve ekonomik gelişmemize olanak bulunması ve daha çağdaş biçimde, düzenli bir yönetimle işlerin yürütülmesini başarmak için, her devlet gibi, bizim de gelişmemiz koşullarının sağlanmasında, bütünüyle bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşmamız ana ilkesi varlık ve geleceğimizin temelidir. Bu nedenle siyasal, yargısal, parasal vb. alanlarda gelişmemizi önleyici sınırlamalara karşıyız. Saptanacak borçlarımızın ödenmesi koşulları da bu ilkelere aykırı olmayacaktır.

Misak-ı Milli’nin Türkler için Önemi
Osmanlı İmparatorluğu’nda Türkler nüfus bakımından azınlık durumuna düşmüştü. I. Dünya Savaşı sırasında diğer milletler kendi çıkarları doğrultusunda Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaşan devletler ile işbirliği yaparak Osmanlı’dan ayrılmışlardı. Bu gelişmelerle birlikte Anadolu’da yaşayan Türkler’in dört bir yanı düşmanla çevrelenmiş ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı.
Misak-ı Milli, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş belgelerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Misak-ı Milli’nin meclis tarafından kabul edilmesi de aynı zamanda Beyanname’nin Türk Milleti’nin Kararları olduğu anlamına gelmektedir.
Misak-ı Milli, Mustafa Kemal ve heyetinin Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi’nde almış olduğu kararların Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından kabul edildiği göstermekte olup, Anadolu’da başlatılan Türkler’in Kurtuluş Mücadelesi’ne daha da güç katmıştır. Kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınırları Misak-ı Milli ile çizilmiş ve bunlara bağlı olarak, Atatürk döneminde Türk dış politikasına da yön vermiştir.
Misak-ı Milli ile İstanbul ve Çanakkale boğazlarının güvenliği ve denetiminin Türkler’in elinde olması gerektiği belirtilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer devletlere verdiği imtiyazlara (kapitülasyon vb.) karşı çıkılmış olup Azınlık hakları konusunda da çeşitli kriterler belirlenmiştir.
Arapları avucunun içine alarak Osmanlı’yı parçalayan İngilizler, Misak-ı Milli ile bütün bunların sonucunda kurulacak olan yeni devletin (Türkiye Cumhuriyeti Devleti) güçleneceğini ve Türkler’in yeniden tehlike oluşturacağını anlamış ve İstanbul’un işgalini hızlandırmıştır.