“Dar-ü’r Rasad-ül Cedid el-Sultani” olarak da bilinen İstanbul Rasathanesi, 16. yy‘ın ikinci yarısında Osmanlı Devleti‘nin ilk gözlemevi olarak dönemin en önemli bilginlerinden Takiyüddin er-Raşit öncülüğünde kurulmuştur. Bu nedenle gözlemevi, “Takiyüddin Rasathanesi” adıyla da bilinmektedir.
1521 yılında Şam‘da doğan Takiyüddin, Şam ve Kahire medreselerinde çeşitli bilim adamlarından dersler aldı. İstanbul‘a gelip burada yapılan bilimsel toplantılara katıldı, büyük gökbilimci Ali Kuşçu‘nun torunu Kutbettin Efendi‘den astronomi ve matematik dersleri aldı. Kutbettin Efendi, kendisine Ali Kuşçu‘dan kalan ve muhtemelen Semerkant kütüphanelerine ait olan astronomi ve matematikle ilgili kitapları Takiyüddin‘e verdi, böylece Takiyüddin bu alanda önemli incelemeler yapmaya başladı.

Bir süre kadılık ve müderrislik yapan Takiyüddin, Müeccimbaşı Mustafa Çelebi‘nin ölmesiyle 1571 yılında Müneccimbaşı olarak atandı. Bu görevi sırasında hem padişah III. Murad ile yakınlık kurmayı başardı, hem de padişahın hocası Hoca Sadeddin Efendi ile sadrazam Sokullu Mehmed Paşa‘nın ilgisini çekti. Bilimsel araştırmaları için iyi bir fırsat yakaladığını anlayan Takiyüddin, o zamana kadar kullanılmakta olan Uluğ Bey Zîci‘nin yenilenmesi gerektiği hakkında bir rapor hazırladı. Bu rapor, Hoca Sadeddin Efendi ile Sokullu Mehmed Paşa tarafından desteklenince III. Murat, yeni bilimsel çalışmaların yapılabileceği bir rasathanenin kurulması için izin vererek Takiyüddin’i padişahın adıyla anılacak bir zic hazırlamakla görevlendirdi.
Kuruluşu için padişah tarafından 10.000 altın tahsis edilen İstanbul Rasathanesi, 1575 yılında Tophane sırtlarında yüksek bir yere yapılmaya başlandı. İçine bir kütüphane de kurulmuş olan rasathane, iki binadan ve on altı personelden oluşuyordu. Takiyüddin bu gözlemevinde; zat el-halak (halkalı araç), duvar kadranı, zat el-semt ve’l-irtifa (azimut yarım halkası), zat el-şu’beteyn (cetvelli araç), zat el-sakbeteyn (iki delikli araç), zat el-evtar (kirişli araç), müşebbehe bi’l-monâtık ve mekanik saat gibi önemli ileri gözlem aletleri yapmış ve kullanmıştır.

Dönemine göre oldukça ileri düzeyde çalışmalarda bulunan Takiyüddin‘in bu araştırmaları çok uzun sürmedi. 1577 yılının Kasım ayında gökyüzünde görülen ve bir ay boyunca gözlemlenen bir kuyruklu yıldızın ortaya çıkışı bazıları tarafından uğursuzluk olarak nitelendirildi. Daha sonra ise İstanbul‘da veba salgınının ortaya çıkması ve bir depremin meydana gelmesiyle rasathane hakkındaki söylentiler büsbütün arttı. Bu sırada sarayda Takiyüddin‘i destekleyen sadrazama karşı kıskançlığı olanlar padişaha rasathane aleyhine görüşler bildirmeye başladılar. 1579 yılında sadrazam Sokullu Mehmed Paşa‘nın vefat etmesiyle Takiyüddin desteksiz kaldı.
Şeyhülislam Kadızade Ahmed Şemseddin Efendi, gökleri izlemenin uğursuzluk getirdiği, meleklerin sırlarının küstahça anlaşılmaya çalışıldığı için devletin başına işler açılacağı, rasathanesi olan devletlerin hiçbirinde işlerin yolunda gitmediği gibi felaketlerin devleti yok edeceğine dair bir fetva çıkardı. Olanlardan sonra iyice çekinen III. Murad şeyhülislam tarafından ikna edildi ve Kapdan-ı Derya Kılıç Ali Paşa‘ya gönderdiği hatt-ı hümayun ile rasathaneyi 21 Ocak 1580 gecesinde yıktırdı. Rasathanenin yıkılışı sırasında canını zor kurtaran Takiyyüddin bundan iki yıl sonra vefat etti.

İstanbul‘da bunlar olurken dünyanın dört bir yanında astronomi ve matematik alanında önemli çalışmalar yapılmaya henüz başlanmıştı. Osmanlı Devleti‘nde yaşanan bu olay Murat Bardakçı‘nın deyimiyle İstanbul‘un önemli astronomi merkezlerinden biri olmasını engellemiştir. Osmanlı Devleti‘nin ikinci rasathanesi olan Kandilli Rasathanesi ise bundan tam 300 yıl sonra, 1868 yılında açılmıştır.